
1. Bizler doğanın her koşul ve şart altında korunması gerekliliğine inanırız. İnsanın doğanın eşdeğer unsurlarından yalnızca biri olduğu temelini esas alırız. Bitkiler, hayvanlar, ormanlar, dağlar, akarsular ve benzeri doğanın tüm armağanlarıyla barışık yaşar, kendimizi hiç birinin üzerinde görmeyiz. Tabiata zarar vereceğini düşündüğümüz her hangi bir işin mesleki yönden de tarafı olmayacağımızı beyan ederiz.
2. Bizler yalnızca doğa karşısında değil, kendi aramızda da eşitiz. Görev tanımlarımız farklı farklı olsa da, bu ofiste çalışan herkes kıymetlidir. Düşünceleri, değerleri ve ayrışan yönleri birer ilham kaynağıdır. Ayrıca en önemsiz görünen görevin yeri geldiğinde en önemli iş olabileceğini, keza tersinin de her zaman mümkün olduğunu hayat pratiği içinde anlıyoruz. Üstelik mesleki ya da akademik unvanlara sahip olmanın, sadece kendi emeğimizle değil, tesadüfen elde ettiğimiz bazı olanaklarla da doğrudan ilgili olduğunu biliyoruz.
3. Birbirimizle olan eşitliğimizin yanında, bu ofise gelen tüm müvekkilleri de eşit görüyoruz. Makamları, konumları, aileleri, varlıkları bizi ilgilendirmeksizin, herkese aynı nezaketi gösteriyor, aynı prensipler dâhilinde davranıyoruz.
4. Bizler profesyonel değil amatörüz. Birer marka ya da kaynak değil, insanız. Sistemin dayattığı biçimde değil, duygularımızı işimize katarak, empati yaparak, katma değer yaratma ve haklı tarafta yer alma umudu ile avukatlık hizmeti veriyoruz. Bizler için asıl olan, avukatlık mesleğinin iyi insan olabilme potansiyelimizi harekete geçirebilmesini sağlamak. Bunu başarabildiğimiz ölçüde iyi bir insan ve keza iyi bir avukat olabileceğimizi biliyoruz. Kariyer notlarını bizlere pazarlamaya kalkan, sözde zaferleri ile gururlanan, para kazanmanın sırrından bahseden mağrur kişileri sadece ve nezaketle dinliyoruz. Çünkü biliyoruz ki, her şeyden ve herkesten geriye kalan, bu ofise gelmeden önce evimizde sabah kahvesini içerken sahip olduğumuz huzur ya da huzursuzluktur.
Ne müvekkile, ne de mahkemelere değil, yükümlülüklerimizin asıl olarak, benimsediğimiz ahlaki ve beşeri değerlerle şekillenmiş olan kendi sorumluluk duygumuza karşı olduğunu düşünüyoruz. Doğduğumuz anda kendimizi içinde bulduğumuz insan hakları, hukuk devleti, sosyal adalet gibi değerlerin biçimlenmesi uğruna, tarihte ve günümüzde insanların kendilerini feda ettiğinin ve hala ediyor olduğunun farkındayız. Sergileyeceğimiz yanlış bir tutum ya da davranışın, onların hatıralarına ve adanmışlıklarına karşı da bir ihanet olacağını düşünüyoruz.
Son olarak bu bağlamda ifade etmek isteriz ki, belki yakın bir gelecekte değil ama bir gün yeni bir dünyanın kurulacağını umut ediyoruz. Maddi ve fiziksel çatışmaların sona ermiş olduğu o yeni dünyada muhtemelen ilk olarak ortadan kalkacak mesleklerden birinin avukatlık olduğunun da farkındayız.
5. Bizler, aynı ofisi paylaşan çalışanlar olarak, bambaşka yaşam kültürlerinden, hayat tarzlarından kopup, sayısız tesadüfün bir araya gelmesi sonucu bu ofise sürüklenmiş insanlarız. Arkamızda kirli ilişkilerimiz, temasta olduğumuz menfaat gruplarımız yok. Dolayısıyla, sadece birbirimize olan sevgimizin değil, bu gerçekliğin de bizi birbirimize bağladığını düşünüyoruz.
6. Bizler nihayetinde öleceğiz. En sonunda öleceğimizi bilmek, bir yandan herkesin en büyük travmasıyken, bir yandan da günlük hayatta ortaya çıkan pek çok sorunu, sadece önemi nispetinde dikkate almamızda bize yardımcı oluyor. O yüzden çalışırken bizler, belki eğlenmiyoruz ama çoğu zaman neşeliyiz. Bir dilekçe hazırlarken yüzümüzde yer alan belli belirsiz gülümsemenin de özde sebebi, işte bu farkındalık.
7. Hepimiz farklı partilere oy veriyoruz. Kimimiz oruç tutuyor, kimimizse her akşam rakı sofrasında. Aramızda Müslüman da var, agnostik de. Kim bilir hangimiz hangi etnik kökenden geliyor. Her birimiz neysek oyuz. Kendimizi gizlemiyor, farklı biriymiş gibi göstermiyoruz. Kimliklerimizle ne gururlanıyor, ne de utanıyoruz. İş süreçlerinde, kazanımlar elde etmek amacıyla bu kimlikleri vurgulamayı ahlaken doğru bulmuyoruz.
8. Bu ülkede hukuk hizmeti vermeye çalışmanın tek başına zaten bir karikatür olduğunun farkındayız. Çoğu zaman bunalıyoruz, bıkıyoruz ama asla vazgeçmiyoruz. Her sabah yeniden başlayarak, umudun içimizde ilk baştan yeşermesine izin veriyoruz. Her yeni günde, yeni şeyler söylüyoruz.
9. Geleceğe dair planlarımız var. Kimimizin en büyük ideali mutlu bir aile kurmak, kimimizinki bir yelkenliyle okyanusu geçmek. Günlük koşuşturmaların bize bu hayallerimizi unutturmasına izin vermiyoruz. Bu ofis sadece bir durak. Telefonların çalmadığı, e-postaların gelmediği o nadir anlarda, pencereden dışarı bakarken işte bunları düşünüyoruz. O yüzden bu ofisi ve onun içinde süregelen yaşamı önemsiz görmediğimiz gibi, hayatımızın merkezi olarak da kabul etmiyoruz.
10. Son olarak, gücümüzün, üretkenliğimizin, mutluluğumuzun ve estetiğimizin tek kaynağının sadelik olduğunu biliyoruz. O yüzden fazlalıklarımızı ayıklayıp, kendi taşımızı durmaksızın yontuyoruz.